Opec Günlük Petrol Fiatı
Petrokim: Avrasya İran Avrupa'ya Petrol Resti : İran'ın bazı Avrupa ülkelerine petrol satışını gözden geçireceği bildirildi. İran Radyo Televizyonu'nun (IRIB) haberine göre, İran petrol ihracatını durdurma konusundaki kararlılığını ilgili ülkelerin Tahran'daki Büyükelçilerine iletti.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Avrasya


Günümüzde, enerji kaynaklarına tam hâkimiyet sağlamak temelinde Avrasya’da süren güç mücadelesi, ülkeler arasında rekabetten ittifaklar arası rekabete dönüşürken, başlangıçta, petrol ve doğalgazın çıkarılmasında pay sâhibi olmanın çok da büyük bir avantaj getirmeyeceğinin anlaşılmasından sonra, enerji kaynaklarının kontrol altında tutularak, böyle bir güce sâhip olmanın, yeni büyük oyunun galibini kesin olarak belirleyeceğinden hareket edilmeye başlanılmış ve oyunun güçlü tarafları, hamlelerini, bu hedefe ulaşma yönünde atmaya başlamıştır.
Dolayısı ile, SSCB’nin dağılmasından günümüze kadar geçen “On beş” yılda, güç mücadelesinde bulunan bütün ülkelerin enerji stratejileri tamamen değişirken, çıkar merkezli yeni taraflar daha da şekillenmiş ve ülkeler arasındaki mücadele, ittifaklar arası mücadeleye dönüşmüştür.
Dünya hâkimiyeti projesi içinde, çok önemli bir yeri olan Avrasya hâkimiyeti, ABD için vazgeçilmez bir konumdadır. Dünyanın en büyük enerji kaynağı olan Ortadoğu Enerji Havzasını, Suudi Arabistan’ı kendi kışlasına çevirerek ve daha sonra Irak’ı işgal ederek kontrol eden ABD, özellikle, 11 Eylül terör saldırılarını çok iyi bir bahane olarak değerlendirmiş, eline geçen fırsatı kullanarak, radikal terörist grupları imha etmek maksadıyla, Afganistan’a ve dolayısı ile Avrasya’nın en kritik bölgesi olan Orta Asya’ya girmiştir. Böylece, 1994’de Yüzyılın Anlaşması ile Hazar enerji kaynaklarının çıkarılmasında büyük pay sâhibi olan ABD, çıkarılan petrol ve doğalgazın dünya piyasalarına emniyetli ve kendi çıkarlarına uygun bir güzergâhtan ulaştırılmasında bölgesel emniyetin sağlanması için 1996 yılında, GUAM’ın kurulmasını ve BDT’nin karşısında güçlü bir bölgesel ittifak olmasını sağlamıştır. 2001 yılından itibaren radikal İslâmî terörü yok etmek bahanesi ile Afganistan’ın işgal edilmesi, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan’da askerî üslerin teşkil edilmesi ile ABD, Avrasya hâkimiyetinde, Kafkaslardan Çin’e kadar, hassas bir “Enerji Emniyet Kuşağı“ teşkil edebilmiştir. Kısaca, Soğuk Savaşın “Rimland“ (Kenar Kuşak)’ı Kafkasya ve Hazar enerji havzasını ABD’nin koruma alanına sokacak şekilde kuzeye kaydırılmıştır.
Fakat, zaman içinde, ABD’nin etkin güç uygulamalarına karşın, Avrasya’nın yerli unsurları tepkilerini göstermeye başlamıştır. Avrasyacılık ideolojisini taşıyan BDT’nin kurucu gücü Rusya Federasyonu, Çin ile güçlü bir ittifak geliştirerek, aralarına Orta Asya’nın üç ülkesini (Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan) ve Tacikistan’ı alarak “Şanghay İşbirliği Örgütü“nü oluşturmuş ve 2004 yılında İran, Pakistan, Hindistan ve Moğolistan’ı da bünyesine alacağını gösteren işaretleri vermiştir. Böylece, 1991 yılından itibaren ABD’nin tek kutuplu merkantalist “Yeni Dünya Düzeni“ne karşı ilk defa güçlü ve ABD’ye meydan okuyarak, Avrasya’nın zenginliklerinin Avrasya’nın yerli ulusları arasında paylaşılması gerektiği söyleminin, teoriden uygulamaya geçebileceği emareleri güçlenmiştir.
Enerji Jeopolitiğinin Değişken Yüzü
2003 yılının Şubat ayından itibaren Avrasya’da meydana gelen / gelmeye başlayan gelişmeler, enerji tabanlı güç mücadelesine yeni bir boyut kazandırmıştır. Ekonomik, siyasî, askerî ve teknolojik üstünlüğünü çok iyi bir şekilde senkronize eden ABD, Avrasya’da kıtasal hâkimiyetin birinci ayağı olan “Irak İşgali“ plânını başarı ile gerçekleştirerek, Ortadoğu enerji kaynaklarını tam anlamı ile kontrol altına almıştır. Avrasyalı toplum, ABD’nin kıtanın güney batısındaki güçlü hamlesine etkin bir karşılık verememiştir. Her ne kadar, ABD’nin Ortadoğu’da bataklığa saplandığına yönelik bir çok değerlendirme yapılsa da, İngiltere’nin 20. yüzyılda, Ortadoğu’daki faaliyetlerinin net sonuçlarının, yaklaşık 50-70 yıl sonra, bölünmüş, birbiri ile anlaşamayan kabile/aile krallıklarına dönüşmüş ve içinde yabancı bir unsuru (İsrail) barındıran bir yarımada olarak çıktığı noktasından hareket ile bugünkü ABD faaliyetlerinin, 20 sene sonra Ortadoğu’yu, ABD’ye fayda sağlayacak şekle dönüştüreceği ve soğuk savaş döneminde giremediği Rimland hattında yer alan Irak-İran-Türkmenistan-Afganistan-Pakistan kuşağını yeniden formatlayacağı veya bir başka bir değişle, SSCB’ye karşı teşkil edilmiş olan ünlü “Yeşil Kuşağın“ ortadan kaldırılacağı düşünülmektedir.
ABD’nin Büyük Ortadoğu projesi, üç ayak üzerine inşa edilmiştir, bunlardan birincisi Ortadoğu ayağıdır ki, bu bölgede ABD etkinliği günümüzde “Tam Kontrol“ seviyesindedir. Diğer iki ayak tamamen Avrasya enerji kaynaklarının hâkimiyetine yöneliktir. Bunlardan birincisi “Kafkaslar” diğeri ise “Orta Asya” ayaklarıdır. Bu noktadan bakıldığında, Avrasya güç mücadelesinde ortaya çıkan haritanın, enerji kaynakları, boru hattı güzergâhları, ABD enerji güvenlik kuşağı, ittifaklar ve koalisyonlar ile radikal İslâmî terör kuşağının yer aldığı karmaşık bir stratejik yapıda olduğu görülmektedir.
Bununla beraber, ABD, Irak’ın işgali ile başlayan 2003 yılı sürecinde, bütün kıtada amaçlarını gerçekleştirmekte zorlanmakta ve güçlü engeller ile karşılaşmaktadır. Çünkü Avrasya kıtasının güçlü ve enerji kaynaklarına sınırsız ve dış kontrol olmadan sâhip olmak isteyen ülkeler ve bu ülkelerin yaptıkları ittifaklar ile ortaya çıkan geleceğin güç kutupları, ABD’ye karşı önemli seviyede engel oluşturmaya başlamıştır. Özellikle Avrupa Birliği’nin 2004 ve 2007 genişleme sürecine bağlı olarak, Hazar enerji kaynaklarına Karadeniz’e çıkış sağlayarak komşu olması, Rusya Federasyonu ve Çin’in, Şanghay İşbirliği Örgütü vâsıtası ile petrol ve doğalgaz hatlarında, ABD’nin çıkarlarına ters düşecek projeleri uygulama alanına koymaları ve İran, Hindistan ve Pakistan ile, ittifak düzeyinde yakın ilişkiler geliştirmeye başlamaları, Yeni Büyük Oyun’da, her ülkenin ayrı ayrı stratejik haritalara sâhip olmalarına sebep olmuştur.
Avrasya Kıtasının Enerji Potansiyeli / Değeri
Dünyanın bütün güç merkezlerini, mücadele içine sokan ve bu merkezlerin bütün ekonomik, siyasî ve askerî imkânlarını ortaya koymalarını sağlayan özellik, büyük enerji kaynaklarının varlığıdır. Soğuk savaş döneminin sona ermesi ile, bu kaynakların yeni sâhiplerinin çıkması, zengin enerji kaynaklarına sâhip yeni fakat demokrasi ve ekonomik bakımdan zayıf devletlerin, hem dünyaya entegre olmak istemeleri hem de, topraklarında bulunan ve çıkarılarak dünyaya ulaştırma imkân ve kabiliyetinden yoksun olmaları nedeniyle, güç merkezlerinin ilgilerini çekmeleri, acımasız bir oyunun yeniden başlamasına sebep olmuştur.
Avrasya kıtasının, Ortadoğu ve Hazar havzasında toplanan zengin enerji kaynaklarından, Ortadoğu kaynaklarının 1990 yılında ABD tarafından, Körfez Krizi sonrasında kontrol altına alınması ile, Hazar Havzası kaynakları, mücadele alanı hâline gelmiştir. Genel bir değerlendirme yapıldığında, Hazar Enerji Havzasını, coğrafî olarak, Doğu Kafkasya’dan başlayarak, Özbekistan’ın doğu sınırına yâni Fergana Vadisine kadar uzatmak uygun olacaktır. Bu coğrafî alanda, başta Rusya Federasyonu olmak üzere, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Hazar enerji kaynaklarını sâhiplenen ve paylaşan beş ana bölgeyi oluşturmaktadır.
Daha önce yapılmış olan değerlendirmelere göre; Hazar enerji havzası, Kuveyt, Meksika Körfezi ve Kuzey Denizi’ndeki mevcut rezervleri açık farkla geride bırakarak dünyanın en büyük ikinci petrol ve doğalgaz rezervlerine sâhiptir. Bu çerçevede, Hazar enerji havzasının kanıtlanmış üretilebilir petrol rezervlerinin 40 milyar varil civarında olduğu ve olası rezervin ise, 150 milyar varil civarında olduğu değerlendirilmektedir. Hazar enerji havzasına ev sâhipliği yapan ülkeler değerlendirildiğinde ise ortaya şöyle bir sonuç çıkmaktadır.
Rusya Federasyonu; dünyadaki kanıtlanmış petrol rezervlerinin yaklaşık olarak yüzde 6’sına sâhiptir. Bu özelliği ile Suudi Arabistan’dan sonra dünyanın en büyük ikinci petrol üreticisi konumundadır. Bunun yanı sıra, dünyanın kanıtlanmış en büyük doğalgaz kaynakları bu topraklardadır. (2000-2300 trilyon metreküp. Dünya toplamının neredeyse üçte biri) Ayrıca dünyadaki toplam üretimin yüzde 22’si yapılmaktadır.1 İkinci en büyük rezerv sâhibi ve üreticisi konumundaki İran’ın, Rusya Federasyonu’nun rezerv ve üretiminin yarısına yetişebildiği göz önüne alındığında, bu ülkenin ne kadar avantajlı konumda olduğu ortaya çıkmaktadır.
Hazar Denizi’nin doğu kaynaklarına sâhip olan Kazakistan da çok zengin petrol ve doğalgaz rezervlerini barındırmaktadır. Özellikle Tengiz bölgesi, dünyanın en büyük onuncu petrol sahası durumundadır. Bu bölgenin bilinen rezervleri, 30 milyar varil civarındadır. Tengiz’in hemen kuzeyinde yer alan Korolev petrol sahası rezervlerinin 18,4 milyar varil olduğu ve bu bölgede 1,3 trilyon metre küp doğalgaz rezervi bulunduğu değerlendirilmektedir.2 Türkmenistan, doğalgaz bakımından zengindir. Dünyanın en büyük üçüncü doğalgaz rezervi bulunan bu ülke, tahmini rakamlarla 14 trilyon metre küp doğalgaza sâhiptir.3
Azerbaycan, petrol ve doğalgaz rezervleri bakımından büyük bir zenginliğe haizdir. Toplam petrol rezervlerinin 118 milyar metre küp olduğu değerlendirilmekte ve bu sonuçla, dünyadaki en büyük on rezervden birisini teşkil etmektedir. Azerbaycan’ın, Güney Kafkasya’da bulunması ve 1991 sonrası ABD, Türkiye ve Batı eksenli bir politika izleyerek, ABD tarafından desteklenen GUAM içerlerinde yer alması, Bakü-Tiflis-Ceyhan enerji koridoru ile petrolü Akdeniz’e ulaştırması projesinde bulunması sonucunda, Azeri petrolü, petrol kaynaklarının serbest kalması örneğini teşkil etmesi kapsamında büyük bir siyasî öneme sâhiptir.4
Hazar enerji havzasının doğu bölümünü, Özbekistan teşkil etmektedir. Bu kapsamda Özbekistan petrolü ve doğalgazı siyasî ve ekonomik özelliğe sâhiptir. Özbekistan’da 1,8 milyar metre küp doğalgaz ve 244 milyon varil petrol olduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca, Özbekistan, doğalgaz üretimde, dünyanın onuncu en büyük üreticisi durumdadır. 5
Avrasya Enerji Mücadelesinin Yeni Yüzü: Enerji Kaynak Kaynaklarında Sınırsız Hâkimiyet
ABD’nin Kafkaslar’dan, Özbekistan’ın doğusuna kadar olan geniş ve zengin Hazar enerji havzasında tam hâkimiyet kurmaya yönelik hamleleri, Avrasya’nın esas sâhipleri tarafından, 2004 yılına kadar karşılık verilmemesi nedeniyle, ABD’ye avantaj sağlar konumlar oluşturmuştur. Fakat 2004 yılından itibaren, Avrasyalı güç merkezleri, ABD’yi durdurucu hamlelere başlamıştır.
2004 yılında Rusya Federasyonu ve Çin’in başı çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü İran, Pakistan, Hindistan ve hatta Moğolistan ile genişleyebileceğinin işareti vermiş ve Astana Zirvesi’nde, Kırgızistan ve Özbekistan’dan ABD’ye ters düşen açıklamalar gelmiştir. Rusya Federasyonu’nun, Hazar enerji kaynaklarını kendi kontrolünde ve kendi şartlarına uygun olarak dağıtmak istemesi ve Rus şirketi olan Gazprom’u Avrasya genel üreticisi ve dağıtıcısı konusuna yükselten politikalar izlemek istemesi, Çin’in büyüyen enerji ihtiyacını, Hazar havzasından karşılayabilmek için Kazakistan ve Türkmenistan ile ortak projeler geliştirme çabasına girmesi6; bu iki ülkenin çıkarlarını aynı alanda örtüştürmüştür.7
Dolayısı ile bu iki ülke, ABD‘ye karşı diğer bölge ülkelerini de yanlarına alarak önemli sayılabilecek seviyede bir ittifak oluşturmuş/oluşturmaya başlamış ve ABD’yi, yerleştirmek istediği enerji emniyet kuşağından mahrum etmeyi hedeflemiştir.
Daha önce Rusya Federasyonu ile işbirliğini geliştirmek isteyen Avrupa Birliği, 2004 itibaren, yeni emperyalist projelerini ortaya koymaya başlamıştır. 2004 yılı Doğu Avrupa genişlemesi ile Rusya Federasyonu’nun Gazprom boru hatlarına yaklaşan Avrupa Birliği’nin büyük ve güçlü ülkeleri (Fransa, Almanya), kısıntısız, limitsiz ve sabit ücretli petrol ve doğalgaz aktarımını içeren “Avrupa Birliği Gaz Şartı“nı Rusya Federasyonu tarafından kabul edilmesi konusunda zorlamaya başlamıştır. Fakat Avrupa Birliği’ne karşı önemli bir koz olan enerji kontrolünü bırakmak istemeyen Rusya Federasyonu, hem, söz konusu şartı kabul etmemiş hem de çeşitli dönemlerde enerji akışında kısıtlamalara ve fiyat artırımına giderek Avrupa Birliği ülkelerinde, geleceğe dönük endişeler yaratmıştır.8
Avrupa Birliği, genişleme politikasını çok iyi kullanmaktadır. 2004 genişlemesi sonrasında, 2007 yılında Bulgaristan ve Romanya’yı bünyesine kabul ettiğinde, Karadeniz’e çıkış sağlamıştır. Bu yöndeki genişleme çabalarının hedefinin, Güney Kafkasya’ya el atmak ve Gürcistan ile Azerbaycan’ın ve hatta Ermenistan’ın, yakın bir zamanda yeni gelişme hedefi olacağı şeklinde değerlendirmelidir.
Bu değerlendirmenin bir varsayım olmadığının en büyük kanıtı da, Avrupa Birliği’nde çok sık olarak bahsedilen Nabucco projesidir.
Azerbaycan’dan başlayacak, Gürcistan, Karadeniz, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan olarak ortaya konulan Nabucco ooğalgaz hattı gerçekleştiğinde, Avrupa Birliği’nin, Türkmenistan doğalgazını ve sonraki aşamalarda, Hazar petrolünü, kendi kontrolünde belki de kendi topraklarından, limitsiz ve sabit fiyatlandırmayla Avrupa topraklarına taşıyacağı düşünülmektedir.9
Bu hattın gerçekleşmesi durumunda, Avrasya’da süren enerji mücadelesi yapılan bütün güç merkezlerini farklı şekillerde etkileyecektir. ABD için, dünya hâkimiyeti projesinin en önemli unsuru olan enerji hâkimiyeti ve enerji hâkimiyeti avantajı ile Avrupa Birliğini kontrol edebilme fırsatı yok olurken, Rusya Federasyonu tarafından, Gazprom ile enerji vanalarını elinde tutan ve bunu en önemli dış politika aracı hâline dönüştüren Putin’in, Avrupa Birliği’ne karşı en önemli kozu ve ekonomik kontrol mekanizması ortadan kalkmış olacaktır.10 Enerji kaynaklarının büyük bir kısmının Batı’ya dönmesi büyük nüfuslara sâhip Çin, Pakistan ve Hindistan için de çok büyük bir sorun teşkil edecek, Türkmenistan’dan Hindistan’a ve buradan Çin’e uzatılacak boru hattı ile Kazakistan-Çin arasına döşenmesi projelendirilen 3000 km. uzunluğundaki pahalı fakat stratejik boru hattının inşasının da bir kıymeti kalmayacaktır.
Dolayısı ile 2007 yılının başından itibaren, enerji mücadelesinin şekli değişmiştir. Avrupa Birliği’nin Karadeniz’e çıkışına paralel olarak aynı dönemde Nabucco hattının gündeme gelmesi, Türkmenistan liderinin ölümü ile bu ülkenin tarafsız statüsünde değişiklik olma ihtimalinin görünmesi11 ve ABD’nin askerî merkezli operasyonları12, enerji merkezli güç mücadelesinde, yakın zamanda önemli gelişmelerin ortaya çıkacağının işaretini vermektedir.
Türk Dış Politikasında Değişim İhtiyacı: Hedef- Maksat İlişkisi
2007 yılından itibaren dünyada ve özellikle Avrasya’da yeni bir süreç başlamıştır. Bu süreç enerji mücadelesinin her boyutunu kapsamaktadır. Hedef ise, tamamen enerji kaynaklarını sınırsız ve kontrolsüz olarak ele geçirmek ve kullanabilmektir. Güç mücadelesinde yer alan/almaya çalışan bütün devletler için artık dış politika, enerji kaynaklarına sâhiplenme; değişik boyutlarda pay sahibi olmaya dönüşmüş durumdadır.
Enerji Jeopolitiği merkezli mücadelede, taraflar kendi içlerinde ittifaklaşmakta ve geleceğe dönük kutuplaşma arayışları içine girmektedirler. Günümüzde, genel kapsamda iki mücadele alanı ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi; Avrasya yerli halklarının, ABD emperyalizmine ve ABD’nin Avrasya enerji kaynaklarını kontrol etme/sâhiplenme çabalarına karşı yürütülen mücadeledir. Bu mücadeleye ortak olan Avrasyalılar, ABD’ye karşı aynı platformda fikir birliği oluşturmaktadırlar. İkinci mücadele ise; Avrasyalıların kendi içlerinde yaşanmaktadır. Rusya Federasyonu, tüm gücünü, inisiyatifini, enerji kaynaklarındaki sürekli artan kontrolünü korumaya ve geliştirmeye yönelik kullanmakta, bu kontrol ile Avrupa Birliği’nin hayatî damarlarını elde tutmak maksadıyla dış politika düzenlemeleri yapmaktadır.
Avrupa Birliği ise, Rus enerji tekelinden kurtulma amacıyla, enerji kaynaklarına el atma yönünde büyük plânlar yapmaktadır. 2007 genişleme süreci ile Karadeniz’e çıkışın sağlanması bunun en büyük delilidir. Avrasya’nın doğusunda yer alan ve enerji kaynaklarına büyük ihtiyaç duyan başta Çin olmak üzere, Hindistan ve Pakistan ise; Kazakistan ve Türkmenistan kaynaklarına, bu ülkelerin her türlü sınırlamaları ve fiyat arttırmalarını kabul etmeye hazır olarak, gözlerini dikmişlerdir.
Enerji kaynaklarına sâhip olan Hazar’ın kıyıdaş devletleri mücadeleye tamamen fayda ve çıkar gözü ile bakmakta, ekonomik ve mâlî refaha kavuşmak için her türlü fırsatı değerlendirmeye çalışmaktadırlar. Bu kapsamda enerji kaynaklarının çıkarılmasından dünya piyasalarına ulaştırılmasına kadar önlerine konulan her teklifi değerlendirmeye çalışmaktadırlar.
Biraz önce ortaya konulan bir tür “Enerji İnisiyatifi Jeopolitik Haritası”dır. Görüldüğü üzere, dünyanın önemli güç merkezleri, bütün güçlerini ve potansiyel imkânlarını, kendilerine avantaj getirecek şekilde kullanmaya yönelmişlerdir. Bu çerçevede mücadeleye katılmak ise kolay değildir. Çünkü bu geniş coğrafyada kıtasal çatışmalara sebep olabilecek büyük ve önemli sorunlar mevcuttur. Bu sorunlara kısaca değinmekte fayda vardır.
Hazar’ın statüsü, enerji kaynakları pastasının paylaşımına etki etmekte ve çözümsüz olarak beklemektedir. Deniz/Göl statüsünden herhangi birisinin kabul edilmesi, kıyıdaş olan beş devletin, pastadaki paylarının boyutlarını değiştirmektedir. Deniz statüsü, Rusya Federasyonu ve İran’a büyük bir avantaj getirirken (Ekonomik bölge olarak tespit edilecek alanda petrol ve doğalgaz çıkarma avantajı getirmektedir.) Göl statüsü, Azerbaycan, Türkmenistan (Azerbaycan ile sorun yaşandığı için Türkmenistan, statü konusunda dengesiz durumdadır.) ve Kazakistan’a fayda sağlamaktadır. (Göl statüsü kabul edildiği takdirde, Hazar, ülkelerin kıyı uzunlukları oranına bağlı olarak orta hattan itibaren beş eşit parçaya bölünecektir.)
Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı, Azeri, Gürcü, Türk ve ABD ortaklığının başarılı bir projesi gibi görünmektedir. Fakat Rus oyunları Gürcistan üzerinde devam etmektedir. Güney Osetya, Abhazya sorunu ve hatta Türkiye’nin Kuzey Doğu Anadolu sınırının hemen dışında, SSCB döneminde, Ahıska Türklerinin yerlerine göç ettirilen Ermeniler ve bunların Ermenistan/Rus ilişkileri, boru hatlarının bulunduğu bu coğrafyada bir tehdit ve istismar niteliğindedir.
Özbekistan, Afganistan ve Gürcistan hattında, Fergana Vadisi’nden Pankasi Vadisi’ne kadar uzanan coğrafyada, radikal İslâmî merkezlerce desteklenen radikal terör örgütlerin varlıkları ve dönem dönem etkinleşmesi, geniş Türk coğrafyasında tehlike oluşturmaya devam etmektedir.
Türkmenbaşı’nın ölümü ile Türkmenistan’ın tarafsızlık statüsünün bozulabileceğinin ortaya çıkması, sâhip olduğu enerji kaynaklarının istikametinde de değişiklik olacağının işareti sayılmaktadır. Bu kaynakların yeni istikametlerinin bazı ülkeleri refaha kavuşturacağı, bazılarını da sıkıntıya sokacağı şeklinde değerlendirilmelidir.
ABD’nin Irak işgalinden sonraki hareket tarzları, önemli gelişmelere sebep olacaktır. İran’a karşı zamana bağlı olarak yapılacak bir harekat, Ortadoğu’dan Çin’e kadar uzanan geniş coğrafyada, uzun bir döneme yayılacak istikrarsızlıklara sebep olacaktır.
Dolayısı ile bölgesel ve kıtasal seviyelerde meydana gelebileceği değerlendirilen her türlü gelişmeler, Türkiye’yi yakından ilgilendirecek ve ekonomiden siyasete kadar her boyutta belli bir etki bırakacaktır. Bu nedenle, Türk dış politikası yeniden gözden geçirilmeli ve bütün imkânlar Avrasya’daki kıtasal sorunlara ve mücadele tarzlarına göre şekillendirilmelidir.
Türkiye coğrafyası, Avrupa Kıtası ile doğal olarak bağlantılı olması, sıcak denizlere direkt çıkışa sâhip olması ve Afrika‘ya en kolay geçiş imkânlarını elinde bulundurması nedenleriyle, enerji kaynakları için aktarım merkezi olabilecek en uygun coğrafyadır. (Harita-6-7) Fakat siyasî, askerî, politik ve kültürel imkânları ve avantajları içeren bir yelpazede, Türk dış politikası yeniden düzenlenmeli ve bütün olanaklar, Avrasya enerji kaynakları terminali olabilmek için kullanılmalıdır.
Bu kapsamda;
1- Hazar’ın statüsü probleminde, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’a fayda sağlayacak çözümler üretilmeli ve uygulama alanına konulmalı,
2- Türkmenistan doğalgazının Türkiye üzerinden dünya piyasalarına ulaştırılması için gerekli mâlî alt yapı karşılanmalı,
3- Avrupa Birliği Karadeniz’de durdurulmalı ve bunun için de Rusya Federasyonu ile işbirliği geliştirilmeli,
4- Güney Kafkasya’da istikrar ortamının sağlanması için bölge ülkeleri ile askerî, ekonomik işbirliği daha fazla güçlendirilmelidir.
Kaynak  :Haktan Birsel

Hiç yorum yok: