Opec Günlük Petrol Fiatı
Petrokim: Petrolün Nakli İran Avrupa'ya Petrol Resti : İran'ın bazı Avrupa ülkelerine petrol satışını gözden geçireceği bildirildi. İran Radyo Televizyonu'nun (IRIB) haberine göre, İran petrol ihracatını durdurma konusundaki kararlılığını ilgili ülkelerin Tahran'daki Büyükelçilerine iletti.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Petrolün Nakli


Rusya ve Hazar Bölgesi ile birlikte komşu İran ve Irak da dahil olmak üzere büyük gaz ve petrol kaynağına sahip Orta Doğu’ya sınırı olması münasebetiyle Türkiye, coğrafi olarak enerji nakilinde önemli rol oynayabilecek iyi bir konuma sahip. Türkler, ülkelerinin bu stratejik coğrafi konumunun bir dizi yurtiçi ve yurtdışı politika hedeflerinin geliştirilmesi için anahtar üreticiler ile Avrupalı tüketiciler arasında önemli bir enerji köprüsü veya bağlantı merkezi haline gelmesini sağlayacak şekilde güçlendirilebileceğini umuyor.



Türkiye’nin artan iç talebi karşılayabilmesi için yeterli miktarda gaz ve petrol elde etmesi gerekiyor ve Türkiye, enerji transit gelirleri ile rafineri ve petro-kimyasallardaki buna bağlı gelişmenin ülkenin büyümesini destekleyebileceğini umuyor. Siyasi liderlerin öngörüleri, bu rolün Türkiye’nin önemli komşular, Avrupa Birliğine girmesi beklentileri ile uluslara arası önemi üzerindeki etkisini de artıracağı yönünde.
Türkiye geçmişte enerji nakli alanında başarı ve tecrübeyi birleştirdi; ancak, sadece Türkiye’nin üzerinde çok az kontrol sahibi olduğu uluslara arası faktörler nedeniyle değil aynı zamanda kısmen iç enerji ve politika dinamikleri nedeniyle de.
Mevcut Önemli Nakil Projeleri 
Önemli enerji nakil projelerine bir bakış, mevcut altyapının kayda değer kapsamını ve Türkiye’nin enerji köprüsü rolünü muhafaza etme ve genişletmesinde karşı karşıya olduğu zorlukları aydınlatacaktır. 
• Kerkük-Ceyhan Petrol Boru Hattı: 20 yıllık bu boru hattı, günlük 1.6 milyon varil kapasitesine sahip ve Kuzey Irak’ta yer alan önemli üretim alanlarını Akdeniz’e bağlar. Bu boru hattının temel itici gücü, Basra körfezinden yapılan Irak petrol ihracını çeşitlendirerek Avrupa piyasalarına daha yakın hale getirmek. Ancak, Irak’ın Kuveyt’i 1990 yılında işgal etmesinden sonra Irak üzerinde uygulanan uluslara arası yaptırımlar, Irak ve Türkiye’deki isyancıların boru hatlarını sabote etmesi ve Irak’ta yaşanan üretim sorunları nedeniyle proje aşamasında önemli aksaklıklar yaşandı. Mevcut işletim kapasitesi, günlük 300.000 varil ve savaş öncesinde günlük 800.000 varil olan kapasitesine geri döndürülebilmesi için onarım çalışması yapılmasına ihtiyaç var.
• İran-Türkiye Doğal Gaz Hattı: Birkaç yıllık bir gecikme ile 2002 yılında açılan bu hat, her iki tarafın sürekli olarak 8 milyar metreküp olan yıllık sözleşme hacmini ihlal etmesine rağmen, yıllık 10 milyar metreküplük bir nominal kapasiteye sahip. Başlangıçta, Türkiye öngörülenden daha az olan doğal gaz talebi dolayısıyla İran doğal gazını istemedi. Ocak 2008’de ise İran, bölgede anormal derecede seyreden soğuk hava koşulları ile Türkmenistan’dan İran’a yapılan doğal gaz ihracatındaki düşüş nedeniyle doğal gaz girişini kesti.
• Mavi Akım Doğal Gaz Boru Hattı: Doğrudan doğruya Rusya’dan Türkiye’ye sualtından devam eden bu Karadeniz boru hattı, yıllar süren gecikmelerden sonra ve Rusya ve Türkiye arasındaki doğal gaz fiyatlandırma hususundaki anlaşmazlıklar nedeniyle başlangıçta düşük hacimli olarak 2005 yılında işletilmeye başlandı. Günümüzde, yıllık 16 milyar metreküplük bir kapasitesinin yarısı ile faaliyette olduğu bildirilmekte. Denizaltından geçen bölümünden kaynaklanan yüksek inşaat maliyetleri nedeniyle, Mavi Akım aracılığıyla alınan Rusya gazının fiyatlandırması da Ukrayna ve Balkanlar üzerinden geleneksel kara yoluyla sağlanan doğal gazdan daha yüksektir; ki esasında mavi akım hattı bu geleneksel hattı baypas etmesi için tasarlanmıştı.
Mavi Akımın inşa edilmesi için uygulanan program Türkiye’de önemli bir siyasi skandala ve üst düzey siyasetçiler ile kamu yetkililerini içeren Beyaz Enerji Operasyonu adı verilen bir cezai soruşturmaya neden oldu. Rusya ve Türkiye mavi akımın başlatılmasından sonra ikinci bir boru hattı ile hacmi ikiye katlamayı tartışsa da Rusya bu günlerde daha çok Karadeniz altından, Güney Akım adı verilen bir alternatif güzergahtan yana.
• Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı: BTC boru hattı 2006 yılında faaliyete girdi ve Azerbaycan’ın önemli deniz petrol sahalarından Akdeniz’e günlük yaklaşık 850.000 varillik bir nakil sağlamakta. Hattın hacmi, Kazakistan’dan Hazar üzerinden gemi ile taşınan ham petrolün boru hattını beslemesi ile günlük 1 milyon varillik olarak tasarlanan orijinal kapasitesine yakın zamanda çıkacak. Yapılacak modifikasyonlar ile hattın kapasitesi günlük 1.2 milyon varile ve belki de daha yüksek bir rakama kadar çıkartılabilir. Türkiye’nin uluslar arası petrol şirketlerini bu hatta yatırım yapmaya teşvik etmesi için, bilahare karşı çıktığı projenin Türk tarafında kalan kısmı için ihtilaflı fazla maliyeti sağlaması gerekirdi.
• Güney Kafkas Doğal Gaz Boru Hattı: 2007’de bu hat, Gürcistan üzerinden Azerbaycan’ın Şah Denizi üzerinde yer alan petrol sahaları ile Türkiye arasında bağlantı kurmak amacıyla açıldı. Mevcut üretim kapasitesi yaklaşık olarak yıllık 8 milyar metreküp. Bu kapasite, ek kompresör istasyonları sayesinde 16 veya 20 milyar metreküpe kadar çıkarılabilir. Şah Denizi üretiminin bir sonraki aşaması veya Azerbaycan’da geleceğe dönük diğer doğal gaz açılımları için yatırım kararı henüz alınmış değil.
• Türk Boğazları Baypas Boru Hattı Projesi: Türkiye’nin anlayışla karşılanabilir güvenlik ve çevreye yönelik endişelerine rağmen, günlük 2.5 ila 3 milyar metreküp petrol Boğazlardan tankerler ile nakledilmekte. Herhangi bir çözüm yolu bulunmaksızın yığınla baypas boru hattı projesi (bunların arasında Burgaz- Dedeağaç, Burgaz-Vlora, Constanza-Trieste, Constanza-Omisalj, Tırakya da yer almaktadır) son 15 yıldır tartışma konusu olageldi. Bu gün ise Türkiye, halihazırda iki büyük boru hattının bitiş noktaları olan Samsun’dan Ceyhan’a devam eden daha uzun bir boru hattını desteklemekte. Yakın zamanda bu boru hattı tekliflerinin gerçek birer projelere dönüşmesi olası değil. Türk Boğazları, petrol deniz taşımacılığının önemli nakil noktası olmaya devam edecek.
Türkiye üzerinden Enerji Nakilinin Artırılması önündeki Zorluklar
Önemli ancak karışık sicili göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin itibarı ve yatırım şartlarının önemli petrol ve doğal gaz üretici ve tüketicilerinin Türkiye’yi ek bir nakil rotası olarak kullanmaya niyetlenmelerinden önce daha fazla iyileştirilmesi gerekir. Ancak, Avrupa’ya Nabukko doğal gaz boru hattı, İsrail ve daha ötesine boru hatlarının inşası gibi ekonomik olarak iddialı projeler ile yeni ihracat rafinerilerini gerçekleştirmeye çalışmaya devam ediyor. Tedarik hedeflerinin çeşitlendirilmesi önemli bir hedef ise; Türkiye’nin doğal bir seçim olup olmadığı net değil. Genel olarak Türkiye, endüstri tarafından güvenilebilecek bir nakil güzergahından ziyade zedelenebilir bir hat olarak görülüyor.
Endüstri aynı zamanda genel olarak sermaye maliyetleri, ticari esneklik ile piyasaların çeşitliliği gibi nedenlerle kara nakliyesi yerine deniz nakliyesinden yana.  Türkiye’nin boğazlarda modern bir gemi izleme sistemi geliştirmesini ertelemesi ve karanlıkta tanker trafiğine imkan verecek şekilde kapasitesini geliştirmede gönülsüz olması ile sonuçlanan Türkiye’nin deniz nakliyesinin güvenliğini karasal boru hatları için bir pazarlık kozu olarak kullanma eğilimi uluslar arası petrol endüstrisinin Türkiye’yi nakil ortağı olarak temkinli bir şekilde değerlendirmesine neden olan ironik bir etki yaratıyor. Nakliyenin Türkiye üzerinde çeşitlendirilmesine odaklanılmasından ziyade Türkiye’den uzaklaşılması, göz önde bulundurulan bir husus haline geliyor.
Ekonomik Projeler olarak Uluslar arası Boru Hatlarının Doğası
Boru hatları, petrol akışının üst ve alt seviyeleri olan üretim ve pazarların arasında yer alan parçasıdır ve genellikle de uluslar arası endüstri tarafından gelir merkezi olmaktan ziyade masraf kaynağı olarak görülür. Kuzey Amerika dışında, üretici şirketler veya ülkeler tarafından doğrudan doğruya desteklenmeyen ve kontrol edilmeyen önemli ticari boru hattı dünyanın hiçbir yerinde yok. Doğal gaz boru hatları açısından bakıldığında da,onlar da tüketici ülkelerden veya şirketlerden, en azından projenin kredi sürekliliği veya sermaye geri ödemesi sürecinde uzun vadeli sürüm hacmi garantileri şeklinde mali destek gerektiriyor.
Sonuç olarak, nakil ülkelerinin kendisi neredeyse hiç boru hattı inşa etmiyor. 5-10 milyar dolara çıkan uzun mesafeli boru hatlarını, güvenilir petrol ve doğalgaz üreticilerinden garantiler almaksızın finanse etmek zor. Bu üreticiler, projeler üzerinde mülkiyet veya kontrole sahip olmaksızın kredi kapasitelerini sağlamaya gönüllü de değil. Bir projenin ticari destekçisi, söz konusu projenin başarı olasılığı için de en iyi gösterge; öte yandan nakil ülkeleri, belki de hiç, tek başına bir gösterge değil.
Tabii ki kredi kapasitelerinin akıllıca kullanılıp kullanılmadığına bakılmaksızın, hükümetler mükemmel bir şekilde kendi başlarına boru hattı inşa edebiliyor. Türkiye BTC boru hattını desteklemek için 400 milyon dolarlık bir maliyet aşımı garantisi sundu ve şimdi de Mavi Akım boru hattını desteklemek için daha yüksek doğal gaz ücreti ödüyor.Nakil ülkelerinin neden tek başlarına bu tür projelerde risk almamaları gerektiğini ve ticari olarak gerçekleştirilebilir boru hattını neden inşa etmemesi gerektiğini gösteren en temel örnek, büyük batık maliyetleri, kullanılmama süresi ve başlangıçta niyet edilenin tersi yönünde sürekli olarak elde edilen faydanın az olması ile Ukrayna’nın Odesa-Brody petrol boru hattıdır. Planlandığı gibi Ukrayna’nın ham petrol tedariği kaynaklarını çeşitlendirmesinden ziyade ülkeyi Rusya’ya daha da bağımlı hale getirmiş; yaradan çok zarar getiren bir proje haline gelmiştir.
Ne yazık ki; ABD hükümetinin bazı kesimleri de dahil, BTC boru hattı deneyiminden bir dizi yanlış ders çıkarıldı. Diplomasinin bölgesel yönetimlerin çıkarlarını bağdaştırmada ve projelerin ilerlemesine imkan tanıyacak yatırım şartlarının sağlanmasında önemli bir rol oynadığı doğru; ancak, projenin ana teşvikçileri, malikleri ve işletmecileri Batılı petrol şirketleriydi ve projeyi finanse eden de yine onların kredi kapasiteleriydi. Bunu gerçekleştirirken de, hükümetin ikna gücüyle pek de alakası olmayan bir ticari motivasyon ile hareket etmişlerdi. Projenin ilerlemesine imkan tanıyan hükümetler arası ve ev sahibi-hükümet anlaşmalarının ilk taslakları BP avukatlarınca hazırlandı ve anlaşmaların müzakerelerine de yine bu avukatlar katıldı. Bir boru hattının gelecekte başarısının en iyi garantisi, petrol sevkıyatçılarının mali paya sahip olmasıdır.
Yukarıdan gelen bir kaynak akışı ve destekçiler olmaksızın peşinden koşulan nakil projeleri, işi tersinden yapmaya denktir. Nakil ülkelerinin, bazıları üreticilerinki ile ihtilaf içerisinde olan kendi yasal çıkarları var- örneğin, daha yüksek nakil harçları ve gelecekteki tedarik için uygun fiyatlandırma gibi. Bir projede şartlar olgunlaşmadan bu hususların gündeme getirilmesi, üreticilerin ilgisini nakil hatlarına çekmekten çok caydırma eğilimindedir. Birden fazla nakil ülkesinin, kendilerine ait ekonomik ve siyasi gündemleri ile işletilmesi, böylesi pahalı projelerin idaresini daha da karmaşık hale sokmaktadır. Örneğin, yıllık 8 milyar metreküp olduğu tahmin edilen birinci aşama hacmi ile Nabukko’nun, diğer nakil ülkelerinin her birinin- Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan- istenen kısma kapasitelerini artırmak istemesinden sonra, Avrupa’nın Avusturya’daki doğal gaz merkezi olan Baumgarten nihai noktasına kadar doğal gaz yetiştirip yetiştiremeyeceği belirsiz.
Uzun mesafeli boru hatlarının uzun süren olgunlaşma aşamasından dolayı (genellikle üç veya beş yıl; finans kısmı ise tek başına bir yıldan fazla alabiliyor), bu projeler çok uygun dış politika araçları değil. Bu noktada hükümetlerin ve şirketlerin olağan çıkarları sık sık çatışıyor. Hükümetler daha kapsamlı kamusal hedefler ve diplomatik ivmenin devamını temin etmek için reklam yapmayı tercih ediyor. Şirketlerse muhalefeti davet etmesi ve projede güçlükler yaratması nedeniyle reklamdan kaçınıyor.
Dış Faktörler
Türkiye zaten önemli bir ham petrol nakil noktası. Gelecek potansiyeli, kuzey Irak’taki şartlara dayalı olan Kerkük-Ceyhan boru hattının hacminin yeniden düzenlemesinde ve Kazakistan’dan sağlanacak Hazar üzerinden ek petrol akışı ile BTC boru hattının potansiyel kapasitesinin tamamlanmasında yatıyor. Bu iki husus da Türkiye’nin kontrolü veya etki alanında değil, ancak uzun vadeli eğilimler ümit verici.
Doğal gazla ilgili olarak, dış faktörler daha zorlu. Yakın dönemde, yeni bir büyük boru hattının beslenmesi için yeterli üretim kapasitesi mevcut olmayacak.
Hem İran hem de Irak, kritik yurtiçi kullanım için yeterli gaza sahip değil. İran doğal gazını ihraç etme kararı alsa dahi, muhtemelen ciddi bir projeden ziyade Türkiye’den geçen büyük bir boru hattını pazarlık kozu olarak kullanacaktır. Hem Pakistan üzerinden Hindistan’a geçecek bir boru hattı hem de dünya piyasalarına ihraç için sıvılaştırılmış doğal gaz daha iyi ekonomik getiri ve Batı yaptırımları olasılığına sürekli tabi olacak bir dizi siyasi uzlaşma sonrasında Avrupa’ya uzanacak bir boru hattından daha çok risk kazanç oranı vaat ediyor.
Azerbaycan’daki doğal gaz gelişiminin gidişatı, hale netleşmiş değil. Güney Kafkasya doğal gaz boru hattının doldurulması için Şah Denizi doğal gaz alanının ikinci aşamasının geliştirilmesi bile Azeri Hükümetinin iznini alacak veya petrol şirketi sahiplerinin proje yaptırımlarına maruz kalacak. Azerbaycan Uluslararası İşletim Şirketi tarafından işletilen Azeri-Güneşli-Çırak petrol sahaları kapsamında Azerbaycan Hükümetine ait olan geniş doğal gaz çıkarma hakları verilmiş değil. BTC ve Güney Kafkaslar doğal gaz boru hatlarının bu koridorları daha fazla geliştirme hakları var. Önemli ekonomik ödünler olmaksızın bu hakkı diğerlerinin kullanmasına müsaade etmeleri olası değil. Bu koridora ek boru hatlarının döşenmesi hususunda ayrıca teknik kısıtlamalar da söz konusu; bu nedenle, yeni ve pahalı bir yeni güzergah Kafkasya üzerinden Türkiye’ye ciddi hacimde  yeni petrol ve doğal gaz taşınması için kesinlikle ihtiyaç olacaktır.
Türkmenistan çok önemli doğal gaz kaynaklarına sahip olsa da gelecekteki üretimi batıya taşımakta çıkarı olabilecek hiçbir Batılı şirket orada çalışmıyor. Kurnaz ve otoriter lideri Saparmurat Niyazov’un vefatından iki sene sonra, doğal gaz ilişkilerinde Türkmenistan Rusya’ya hiç olmadığı kadar yakın. Tek önemli gelişme Doğu Türkmenistan’daki karada doğal gaz imtiyazının, Özbekistan ve Kazakistan’dan doğal gaz nakli için büyük bir boru hattı inşa eden Çin’e verilmiş olması. Türkmen-Azeri ilişkileri sıcaklaşsa da, Hazar Denizi üzerinden bir doğal gaz boru hattının inşa edilmesi veya hatta düşünülmesinden önce, Hazar Denizinde sınır belirleme sorunlarına daha iyi çözümler getirilmiş olmalı.
Rusya Orta Asya’daki doğalgaz üreticilerine, üretimlerini almak için piyasaya bağlı fiyatlandırma öneriyor. Mevcut altyapı ve dolayısıyla daha az ulaşım maliyetleri ile, Rusya Orta Asya Doğalgaz üreticilerine daha yüksek bir sınır ücreti önererek rekabet halindeki diğer tüm yeni boru hatlarına üstün gelebilecek bir pozisyonda. Türkmenistan ile boru hattı bağlantısına sahip olan İran da aynı şeyi yapabilir. Mevcut bu güzergahlara en iyi alternatif, aslında masraflı uzun mesafeli boru hatlarına mali destek sağlamaya istekli olduğunu gösteren Çin. Batı şimdiye kadar böyle bir isteklilik göstermedi.
İç Faktörler
Türkiye’nin petrol ve doğalgaz sektörü geleneksel olarak TPAO, Botaş ve Tüpraş gibi devlet şirketlerinin hâkimiyetinde. Sektörü liberalleştirmek ve ulusal kurumları özelleştirmek için çeşitli girişimlerde bulunulsa da, reform süreci tamamlanmış değil. Sektör birçok bakımdan piyasa kurallarına ve özel firmaların etkileşimlerine göre değil bakanlıkların yönlendirmeleri ve siyasi müdahalelere göre hareket ediyor. Bu nakil hatları için avantaj olduğu kadar dezavantaj da oluşturuyor. Sözgelimi devletin siyasi veya dış politika çıkarları, ekonomik bakımdan verimli olmayan veya olgunlaşmamış projelerin ekonomik olarak desteklenmesi için meşru gerekçe olarak kullanılabiliyor.
Gerçekten de Türkiye’nin geçmişte ülke içi doğalgaz ihtiyacını aşırı yüksek tahmin etmesi,  anlaşmalarda taahhüt ettiği miktarları satın almak konusunda kronik bir başarısızlığa yol açtı. Bu durum en son dönemde hem Mavi Akım hem de İran doğalgaz hattı için geçerliydi. Bu kötü anlaşmaya uyma sicili, son iki örnekte olduğu gibi muhatap Gazprom veya İran Ulusal Petrol Şirketi gibi bir başka devlet şirketi olmadığında ticari zorluklar yaratıyor. Türkiye’de kesinlikle artmakta olan enerji talebinin bastırılması, bir boru hattının finansmanında güvenilir müşterilerden alınan bankaca muteber kabul edilen hacim güvenceleri ile karıştırılmamalı. Sırf maliyetli boru hattı projelerini desteklemek için Türkiye’nin potansiyel talebe hizmet etmek amacıyla uzun vadeli al veya öde sözleşmelerine dayanarak doğalgaz satın alması da mali olarak akıllıca değildir.
Türkiye’nin doğalgaz müşterisi, nakliye sağlayıcısı veya toplayıcısı ve  (Gazprom’a benzer) tekrar doğalgaz ihracatçısı gibi rollere sahip olmasına dair kafa karışıklığı Ortadoğu ve Hazar doğalgaz üreticileriyle ve Avrupalı müşterilerle ilişkileri karmaşıklaştırıyor. Üreticiler ve tüketiciler, Türkiye’dekiler bile, birbirleriyle nakliye sağlayıcısı üzerinden değil, doğrudan temas kurmayı tercih ediyor.  Dolayısıyla, Türkiye’nin dışındaki pazarlara bakmaksızın, örneğin bir BP Botaş aracılığıyla değil  Koç Şirketleri gibi güvenilir bir müşteriye doğrudan doğruya satış yapmayı tercih edecektir.
Nakliye müşterileri, Türkiye’nin şeffaf boru hattı düzenlemeleri ve operasyonları, hükümet erişimi ve tarife metodolojisi sicilini geliştirerek tedarikçi rolüne odaklanmasını tercih edecektir. Boru hattı operatörü genellikle doğalgaz satmak veya dağıtmak amacıyla birden fazla nakliye müşterileri ile rekabet etmez. Aksi takdirde, adil olmayan bir rekabet avantajı olarak piyasa erişimini engelleme imkanını kullanabilir. Yine buna verilebilecek en iyi örnek, bazı Avrupalı müşterilerin kaçınmayı çok isteyecekleri ticari uygulamalara sahip olan Gazprom olacaktır.
Türkiye’nin enerji nakil merkezi olmak yönünde açıkça beyan ettiği hedefi merak uyandıran bir arzu. ABD’nin Cushing, Oklahoma’daki ham petrol nakil ve depolama merkezi ile Louisiana’daki Henry doğalgaz merkezi tam olarak gelir kaynakları değil ve bu yöreler için bu faaliyetler büyük paralar getiren faaliyetler değil. Benzer bir rol oynayabilmesi için Türkiye’nin şu an sahip olduğundan çok daha fazla depolama tesisi inşa etmesi gerekecek. Bu özellikle kritik önemde, fakat aynı zamanda talep, ülke içi ihtiyaçlar ve nakliye yükümlülüklerindeki mevsimsel değişimleri dengeleme lüzumu göz önüne alındığında daha pahalı.

Türkiye’nin aslında petrol ticaret merkezleri olarak Rotterdam ve Singapur gibi modelleri  aklına koyduğu şüphesi akla gelebilir. Her ikisi de, büyük tüketim ve üretim bölgelerinin ortasındaki küçük ve istikrarlı ülkeler. Her iki ülkenin de küçük olması ve uluslar arası ticarete bağımlı olmaları, komşuları için rahatlık ve güvenlik anlamına geliyor. Türkiye bu profile uymuyor. İki ülke deniz taşımacılığı, işleme ve depolama için uygun noktaların yanı sıra, çokuluslu bankalar üzerinden uluslararası uluslar arası standartlar doğrultusunda şeffaf şekilde düzenlenmiş finans hizmetleri de sağlıyor. Sözleşme ihtilaflarının çözülmesi ve bağımsız mahkemeler kapsamında ticaret için hukukun üstünlüğü, başarılarının önemli öğelerinden. Bunlar yıllar boyunca geliştirilmiş çok önemli varlılar ve Türkiye’nin şuanda sahip olduğu tek avantaj olan, sadece nakliye için şanslı bir konuma sahip olmaları değil.

Nakliye Beklentileri
Bu ciddi zorluklara rağmen, enerji geçiş ülkesi olarak halihazırda önemli olan pozisyonunu güçlendirme doğrultusunda Türkiye’nin atacağı sayısız somut adım mevcut.
Öncelikle, mevcut nakil altyapısının avantajlarından tamamıyla faydalanarak bu batık sermayesinin performansını iyileştirmeli. Nakliyeciler, yatırımcılar ve Mukrizlerin geleceğe dönük güvenini, etkili ve verimli bir nakil sağlayıcı olarak gösterilen mevcut potansiyelden başkası tesis edemez.
Kerkük-Ceyhan boru hattının günlük bir milyon varilin üzerindeki gerçek kapasitesine ulaşması için büyük yenilemeler yapılması gerekiyor. Irak’taki işletim şartları daha fazla petrol akışına izin verdiğinde, Türkiye bu boru hattının elverişli konumundan tam anlamıyla yararlanmak için ülkenin güneydoğu bölgesindeki güvenlik şartlarını ve aynı zamanda Kuzey Irak ile ilişkilerini iyileştirmeli. Tanker trafiğindeki buna bağlı artış, BTC boru hattında günlük ekstra bir milyonluk veya daha fazla varil petrol da dahil olmak üzere, deniz kontrol ve koruma faaliyetlerinin Türk güvelik güçleri için daha yüksek öncelikli olması gerektiği anlamına geliyor.
Türkiye, gerçekçi bir şekilde alım gücüne sahip olduğu ek hacimler için bankalarca kabul gören garantiler sağlayarak ve daha da önemlisi, Hazar doğal gazının Yunanistan ve İtalya’ya ulaşmasında nötr bir nakil hizmet sağlayıcı olacağını vaat ederek Güney Kafkasya boru hattının kapasitesini tamamlamak için Azerbaycan’daki doğalgaz üretiminin daha da artırılmasını kamçılayabilir.
Diğer bir imkan da Yunanistan ile rekabet etmek yerine en kısa mesafeye sahip olacak ve daha iyi işletim ortamı vaat eden Trakya üzerinden bir ortak Boğaz baypas boru hattı üzerinde işbirliği yapabilir. Böylesi bir proje sadece en iyi maliyet-fayda oranı sağlamayacak aynı zamanda siyasi açıdan da hem bölgesel olarak hem de Türkiye’nin tüm Avrupa ilişkilerinde de faydalar sağlayacaktır.
Anlaşma hükümlerine uymak ve tedarik ilişkilerini ikili ilişkilerde stratejik kozlar olarak kullanmak yerine doğrudan ticari kurallara uygun hale getirmek de Türkiye’nin güvenilir bir nakliye ortağı olarak itibarını artıracaktır. Tekel boru hattı operatörü ve tekel doğalgaz ithalatçısı olarak Botaş’ın konumu, özel sektörün finanse ve inşa ettiği boru hatlarını teşvik etmek için reforme edilmelidir. Her durumda şeffaf düzenlemelere ihtiyaç var ve Botaş’ın liderliğinin siyaset ile bağı kesilmeli. Aksi takdirde yeni nakliye yatırımları Türk devletinden büyük finans garantileri gerektirmeye, ki bu da özerk kredi kapasitesinin en iyi şekilde kullanılması olabilir veya olmayabilir, ve Türk iç politikasında enerjinin siyasallaşmasını daha uzun süre sürdürecektir.
ABD’nin Çıkarları ve Siyasal Çıkarımları 
Öncelikli olarak, siyasi karar alıcılar ABD’nin bölgede enerjiyle ilgili çıkarlarını uygun bir şekilde değerlendirerek önceliklendirmelidir; bu değerlendirmede şu hususlar da yer almalıdır:
• Hazar’daki petrol ve doğalgaz üreten ülkelerin ekonomik özerkliği ve buna bağlı siyasi bağımsızlığı;
• Küresel piyasalara gelen petrol ve doğalgaz tedariğinin önemli ölçüde artırılması; artırılan bu miktarlar Amerika kıyılarına hiç ulaşmasa bile, dünyanın en büyük tüketicisi olan ABD bundan fayda sağlayacaktır;
• ABD’nin ticari çıkarları ile
• ABD’nin Avrupa’daki müttefikleri için enerji tedariğinin çeşitlenmesi.
Politikaya, ABD’nin hayata geçireceği önceliklere ve kapasiteye dair kavrayış yol göstermelidir. Örneğin, Orta Asya’da üretim yapan Amerikalı bir petrol şirketi, Çinlilerin parasını verdiği Çin’e uzanan bir boru hattı dahilinde piyasa fiyatlarından satış yapmaktan ziyadesiyle mutluluk duyabilir. Bu, ABD’nin ilk üç politika hedefini ileriye götürebilir, fakat dördüncüsünü götürmez. Batı son hedefe ulaşmak için pahalı nakliye projelerine mali destek vermeye gönüllü olacak mıdır?
Türkiye’nin konum avantajları göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye nakliye şartlarını ve itibarını iyileştirmesi halinde sağlam ekonomi projeleri bu ülkede gerçekleştirilecektir. Genel olarak, ABD’nin  küresel piyasaya enerji nakil potansiyelinin tamamını kullanmasında Türkiye’yi angaje etme politikasına en iyi mevcut durumun daha gerçekçi bir değerlendirmesi yapılarak hizmet edilebilir, bu durum zaman içerisinde nasıl iyileştirilebilir, ve iyi formüle edilmiş bir politikanın yürütülmesi için hangi araçlara ihtiyaç vardır gibi. Anakara ve Washington bölgedeki enerjiye ilişkin kendi politika hedeflerini belirlediklerinde, iki hükümet birbiri ile örtüşen ancak benzer olmayan çıkarları doğrultusunda koordineli olarak hareket etmek üzere pozitif bir gündem geliştirerek işbirliği yapabilir.
İlk olarak üretim kapasitesinin artırılması üzerinde durulmalıdır, özellikle de Orta Asya’dan gelen doğalgaz için. Bu aynı zamanda bölgedeki en büyük doğalgaz kaynaklarına sahip (Rusya ve İran dışında)  olan Türkmenistan için de hayatidir ve bu kaynakların geliştirilmesinde önemli oranda yabancı yatırım çekmede en az ilerlemiş olandır. Beş yıl veya daha fazla süreyle yıllık olarak düzenli bir şekilde milyarlarca dolarlık yatırım yapılmaksızın, mevcut bu kaynaklar ticari doğalgaz rezervlerine dönüştürülemez.
Türkiye’nin artan doğalgaz talebi, Hazar tedariğini alarak Avrupa enerji çeşitliliğine bir zarar olarak değil Türkiye’nin Azerbaycan ve Türkmenistan’ı doğalgaz çıkarma faaliyetlerine ve işbirliğine ikna etmesi açısından  olumlu bir faktör olarak görülmelidir.  Türkiye kendisini ABD çıkarları karşısında ikincil önemde görürse ve Washington’ın Ruslara ve İranlılara karşı pazarlık kozunu artırmaktan başka derdi olmadığı sonucuna varırsa, bundan istenmeyen sonuçlar çıkabilir. Türkiye’yle ABD’nin Orta Asya ülkelerinde egemenliği ve yönetimi güçlendirmek için birlikte çalışmaları, Moskova’nın şu anda mevcut çekici fiyat tekliflerine rağmen bu ülkelerin enerji kaynaklarını nakletmek konusunda Rusya’ya bağımlılıklarını azaltmalarının kendilerine getireceği avantajların farkında olan hükümetlerin kurulması için  şartları iyileştirecektir. 
Güney Koridoru için sürdürülebilir ve etkili bir ABD stratejisi, kısa, ekonomik yaşayabilirliği olan ve Türkiye, Yunanistan ve İtalya arasındaki doğalgaz boru hattı bağlantıları gibi, zaman içinde birleştirilebilecek petrol ve doğalgaz nakil projelerine odaklanacaktır. BTC deneyiminden çıkan değerli, fakat sık sık görmezden gelinen ders, çok daha pahalı olan ana ihracat hattının ticari olarak yaşayabilir hale gelmesinden önce, ilkin güven artırıcı olarak, yeni bir rotanın gerçekleşebilirliğini göstermek için daha az maliyetli olan Bakü-Supsa boru hattının inşa edilmesinin önemiydi. Şu anda Güneydoğu Avrupa’da bulunmayan sıvılaştırılmış doğalgaz alıcı terminalleri, çoklu tedarik kaynaklarına sahip daha sağlam ve bağlantılı bir doğalgaz piyasasının geliştirilmesine de hizmet edebilir.
Rusya’nın Ukrayna’daki son doğalgaz kesintisi; birbirine bağlantılı boru hatlarının ve entegre edilmiş bir Avrupa doğalgaz pazarının yokluğunun, sadece tedariğin %20 oranında kesilmesini değil aynı zamanda kıta için en büyük acil zaafı temsil ettiğini göstermiş oldu. Bu noktada, mevcut altyapısı ve güçlü potansiyeli ile Türkiye’nin yapabileceği çok katkı var, fakat ABD’nin Avrupa’da yardımı olmaksızın Türkiye’nin çok yol kat etmesi mümkün görünmüyor. Üretim kapasitesi büyüdükçe ve Güney Koridorunun kapasitesi anlaşıldığında, bir çok ülkeden geçecek uzun mesafe boru hatlarının eş zamanlı olarak geliştirilmesini içeren Nabukko gibi daha iddialı ve pahalı projeler, daha yüksek başarı olasılığı ile izlenebilir.
Çeşitli ülkeleri ve ticari çıkarları bağdaştırmak ve potansiyel rakipleri güçlü karşıt eylemlere kışkırtmaktan kaçınmak için sakin diplomasi gerekiyor. Yüksek düzeyli ve olgunlaşmamış bir saldırgan politika muhtemelen sonuç vermeyecek ve petrol ve doğalgaz kaynaklarının Türkiye üzerinden akmasını sağlayacak güveni tesis etmeden önce siyasi sermayeyi israf edecektir. ABD yönetimi (aynı Rusya gibi) nakliye projelerini mali olarak desteklemeye istekli davranmadıkça, basiret cesaretten sayılmaya devam edecektir. Çabuk çözümlere yatkın olmayan bir sektörde aşırı vaatkar ve aşırı savurgan davranmak-sadece Türkiye için değil aynı zamanda ABD için de-tehlikelidir. Yay.Tar: 5.5.2009
Edward C. Chow
Final Report of The CSIS U..S Turkey Stratgic İntiative
Türk - Amerikan Stratejik Girişimi
Tecüme: Seher Özer

Hiç yorum yok: